Design a site like this with WordPress.com
Get started

Bir Problem Çözüm Metodu Olarak Evrim Kuramı

Evrim kuramının sadece biyolojik bilimlerdeki düşünüşe değil, başka alanlardaki yaklaşımlara da ne kadar etkisi olduğunun en ilginç örneklerinden biri bilgisayar bilimlerinin bir parçası olan evrimsel programlama. Evrim kuramının bu alandaki uygulamalarının neler olduğunu, siz Evrim Çalışkanları dostlarının da en az bizim kadar merak edeceğinizi düşündük. Pardus geliştiricilerinden, biyonanoteknoloji ve bilgisayar bilimleri alanında doktora öğrencisi A. Murat Eren‘den rica ettik, bizler için yazdı:

İnsan algısının ve hayal gücünün daraldığı bir çok noktadan üç tanesinin temelinde şunların yattığını düşünüyorum:

    1. 1. Sınırlı paralel düşünme kabiliyeti (ve dolayısıyla paralel süreçlerin gücünü kestirmenin zorluğu).
    2. 2. Rasgeleliğin küçümsenmesi (ve dolayısıyla her makul sonucun arkasında bilincin aranması eğilimi).
    3. 3. Karmaşık tasarımların basit süreçlerin bir sonucu olamayacağı düşüncesi.

Tartışılabilecek onlarca dar boğazdan bu üç taneyi seçmemin sebebi üçünün de, evrim kuramının biyolojik çeşitliliği açıklamak için ortaya koyduğu mekanizmanın çok temel bileşenleri olması. Dolayısıyla bu üç algı pürüzü bir anlamda insanların evrim kuramının gücünü anlayabilmelerini de zorlaştırıyor.

Bu üç tanenin bir diğer ortak noktası ise bilgisayar bilimleri alanında faaliyet gösteren kimselerin, karşılaştıkları klasik problemler ve onların çözümleri sayesinde daha kariyerlerinin başlangıcında kendilerini bu engellerden azat eden bir vizyona kavuşmaları. Belki biraz da bu avantaj yüzünden bilgisayar bilimleri, evrim kuramını anlama ve ondan en etkin şekilde yararlanma noktasında biyolojinin hemen arkasında.

Birisi evrim kuramının beni ilgilendiren kısmını ifade etmemi istese şöyle derdim: “evrim kuramına göre tanık olduğumuz biyolojik çeşitlilik, basit süreçlerin paralel şekilde işlemesi esnasında rasgeleliğin çeşitli noktalarda devreye girmesi ve ortam koşullarının dayattığı uygunluk kriterlerinin bir denge oluşturması ile ortaya çıkmış“. Daha soyut, daha az kaba ve evrim kuramını bilgisayar bilimleri içerisinde de yer edinebilir şekilde yeniden ifade etmeye çalışacak olsam ise şöyle derdim: “her bir canlı türü dünya probleminin olası çözüm uzayından evrim kuramı tarafından bulunup çıkarılmış optimum çözümlerdir“. Bu yaklaşımım şüphesiz evrim kuramını bilgisayar ortamında doğru tanımlanmış problemlerin çözümü için kullanılabilir bir kıvama getirirdi.

Peki gerçekten “basit süreçler“, “paralel işleme” ve “rasgelelik” seçilimin diktatörlüğü altında harmanlandığında ortaya dahiyane şeyler neredeyse kendiliğinden çıkabilir mi?

Problemleri ardışık adımlarla çözme alışkanlığımız paralel çözümleri tezahür etmekte güçlük çekmemize sebep oluyor. Sınırlı paralel düşünme kabiliyetinin, yanıtı aslında çok basit olan bir soruyu nasıl bir bulmaca haline getirebildiğine dair örnek olarak klasik bir problem olan “nehri geçmeye çalışan yamyam ve misyonerler” verilebilir. Soru şöyle: 3 yamyam ve 3 misyoner bir nehri geçmek zorundadır. Bunu yaparken her seferinde yalnız iki kişi taşıyabilen bir sandal kullanmaları gereklidir. Ayrıca sandalı her turda bir kişi geri getirmelidir. Herhangi bir kıyıda yamyamların sayısı misyonerlerin sayısından daha fazla olursa yamyamlar misyonerleri yemektedir. Dolayısıyla karşıya geçiş işlemi öyle bir düzen ile tasarlanmalıdır ki misyonerler ve yamyamlar -kimse birbirini yemeden- karşı kıyıya geçebilsinler (bulmacanın bir benzetimini buldum, dilerseniz devam etmeden önce çözmeyi deneyebilirsiniz).

Bu problemin bilgisayar yoluyla çözümü çok basit. Eğer biz de olası karşıya geçiş düzenlerinin tamamını aynı anda düşünüp paralel şekilde işletebilseydik bu çözüm uzayı içerisinde herkesin sapasağlam karşıya geçtiği düzeni çok kısa sürede seçip çıkarabilirdik … ve muhtemelen dünya şampiyonu satranç ustası Garry Kasparov da IBM’in Deep Blue isimli bilgisayarına satrançta yenilmezdi. Hoş, Kasparov daha sonra yenilgiyi kabul etmemiş, IBM’in hile yaptığını, çünkü bilgisayarın kendisine karşı “derin bir zekâ ve yaratıcılık” ile oynadığını hissettiğini söylemişti… O zamanlar birileri Kasparov’un bu iddiasını, insanın yalnızca kendisine yakıştırdığı kurnazlık ve dehanın, tüm olasılıkların çok uzun adımlar boyunca denenip değerlendirilebildiği koşulda bir makine tarafından dahi taklit edilebilecek bir yetenekten ibaret olabileceği fikrine muhalefet etme arzusuyla ortaya çıkmış hüzünlü bir tepki olarak gördü mü, bilemiyorum.

https://i0.wp.com/www.wired.com/images/article/wide/2007/05/dayintech_0511_wide.jpg
(Fotoğraf, Louie Psihoyos / Corbis)

Aradan geçen 12 yılda bilgisayarların hesapsal kabiliyetlerindeki parabolik ivmeye bağlı olarak bazı şeylere şaşırmamayı öğrendik…

Satranç gibi kuralları ve çözümü çok belirgin olan bir oyun için uzun adımlar boyunca deneme ve değerlendirmeyi paralel şekilde yapabilmenin sunduğu avantajı görmek zor olmasa da evrim kuramının gücünü anlamak için bunu görmeyi başarmış olmak yeterli değil ne yazık ki. Çünkü satranç oyununun kuralları sayesinde “amaç” ve “kazanma durumu” belli olduğu için, paralel devam eden süreçlerden hangilerinin bu hedefe yakınsadığı kolayca kontrol edilebilir iken evrim, tamamen amaçsız. Buradan yola çıkarak “sonucun ne olması gerektiğini bilen bir mimarın olmadığı durumda paralel süreçlerin marifeti pek bir anlam ifade etmez” denebilir. Bu düşünce, kısmen doğru olsa da, mevzu evrim olduğunda mimarın potansiyelini abartırken rasgeleliliğin gücünü küçümseyen, insanca, fakat hatalı bir varsayımın sonucu.

Son söylediğim şeyin bir diğer telaffuzu ise bilincin olmadığı yerde rasgeleliğin makul sonuçlara vesile olabileceği.

Rasgeleliğin nelere kadir olabildiğine uzun yıllar boyunca bilgisayar grafikleri üzerine çalışmış olan Karl Sims’in 1990 yılında yaptığı ilham verici bir çalışmasından yola çıkarak yaklaşmak istiyorum. Sims, “Bilgisayar Grafikleri için Yapay Evrim” isimli çalışmasında Lisp programlama dilinde sembolik ifadelerin mutasyonu yolu ile iki boyutlu görüntüler oluşturan bir evrim benzetimi uygulaması hazırlamış. Öyle ki, Sims’in uygulamasının oluşturduğu resimlerin herhangi bir pikselindeki renk bilgisi bir takım eşitliklerle hesaplanıyor ve bu eşitliklerin kaynağı da standart Lisp fonksiyonları, vektör transformasyonları, yapısal gürültü (noise) üreticileri ve görüntü işleme fonksiyonları gibi dar bir ifade setine dayanıyor. Set içerisinde yer alan fonksiyonların her birisi son derece basit işler gerçekleştiriyorlar ve tek başlarına karmaşık işlevleri yok. Lisp biliyor olduğunuzu ya da aşağıdaki fonksiyonların her birinin ne iş yaptığını tam olarak anlayacağınızı varsayıyor değilim, fakat basitliklerine dair bir miktar da olsa fikir vereceğini tahmin ettiğim için fonksiyon listesine yer vermek istedim:

+, -, *, /, mod, round, min, max, abs, expt, log, and, or, xor, sin, cos, atan, if, dissolve, hsv-to-rgb, vector, transform-vector, bw-noise, color-noise, warped-bw-noise, warped-color-noise, blur, band-pass, grad-mag, grad-dir, bump, ifs, warped-ifs, warp-abs, warp-rel, warp-by-grad.

Bu listede yer alan her bir fonksiyon belirli sayıda parametre alıp bir x,y koordinatında yer alan piksel için renk bilgisi hesaplıyor.

Sims, bu ifadelerin ortaya çıkardığı görüntüleri insanlara 16 değişik monitörde gösteren bir sistem hazırlıyor. Arka planda çalışan uygulama ise izleyicilerin önünde daha çok vakit geçirdiği monitörlerdeki resimlerin daha çok tercih edildiği varsayımı ile, bu ilgi çeken resimlerin mesulü olan Lisp ifadelerini çiftleştirerek ve ortaya çıkan ifadeler üzerinde rasgele mutasyonlar ifa ederek yeni nesil ifadeler, dolayısıyla yeni nesil resimler oluşturuyor. İzleyicilerin ilgilenmediği resimleri ortaya çıkaran Lisp ifadeleri ise haliyle yavaş yavaş bu döngünün dışında kalıyor ve siliniyorlar. Bu süreç başta basit ve kısa olan ifadelerin adım adım daha karmaşık -ya da daha az karmaşık- hale gelmesini ve bir anlamda, hasbelkader orada bulunan ve bu görüntülere dair tercihleri yapan insanların hoşuna giden bir noktaya doğru evrilmesini sağlıyor.

Sims’in, 10 ila 40 nesil sonra ortaya çıkan görüntülere verdiği örneklerden birisi şu:

Bir diğer örnek de şu:

Daha önce bahsettiğim set dışında hiç bir fonksiyonun kullanılmadığı, tamamen rasgele mutasyonlar ile ortaya çıkmış olan ve yukarıdaki görüntüyü oluşturan Lisp ifadesi de şöyle:

(cos (round (atan (log (invert y) (+ (bump (+ (round x y) y) #(0.46 0.82 0.65) 0.02 #(0.1 0.06 0.1) #(0.99 0.06 0.41) 1.47 8.7 3.7) (color-grad (round (+ y y) (log (invert x) (+ (invert y) (round (+ y x) (bump (warped-ifs (round y y) y 0.08 0.06 7.4 1.65 6.1 0.54 3.1 0.26 0.73 15.8 5.7 8.9 0.49 7.2 15.6 0.98) #(0.46 0.82 0.65) 0.02 #(0.1 0.06 0.1) #(0.99 0.06 0.41) 0.83 8.7 2.6))))) 3.1 6.8 #(0.95 0.7 0.59) 0.57))) #(0.17 0.08 0.75) 0.37) (vector y 0.09 (cos (round y y)))))

Her bir nesilde rasgeleliğin her yöne gelişi güzel saldırması ile meydana çıkan görsel kaos, seçilimin rehberliğinde bilinçli gibi görünen bir süreci besliyor ve kural setini tanımlayan kişinin baştan öngörmediği –adeta bir tasarımcının elinden çıkmış gibi görünen- sonuçlar ortaya koyuyor. Tamamen teknik detay olarak gördüğüm için açıklamaya değer bulmadığım “çiftleşme“, “rasgele mutasyon” gibi adımları Sims’in bilgisayar programında nasıl gerçeklediğini merak ediyorsanız makalenin tamamına göz atabilirsiniz (http://www.karlsims.com/papers/siggraph91.html).

Sims’in çalışmasının güzel resimler dışında bana göre iki önemli sonucu daha var. Birincisi rasgeleliğin, “öngörülmeyenin” de denenmesi için yabana atılmaması gereken bir itki olduğu ve uzun vadede bilinç ile karıştırmaya yatkın olduğumuz makul sonuçları ortaya çıkarabileceği. İkincisi ise çok normal olan beklentilerimizin aksine, bir tasarımın karmaşık olmasının ne bu tasarımı ortaya çıkaran süreçlerin ne de bu süreçler içerisinde kullanılan araçların karmaşık olmasını gerektirmediği. Bu iki sonuç da evrim kuramının gücünü aslında nereden aldığına dair düşünmeye başlamak için ciddi ip uçları veriyor.

Peki evrim kuramı gerçekten problem çözme yeteneğine sahip mi? Pratikte gerçek hayat problemlerine uyarlanmışlığı var mı? Bu soruların yanıtları “görünen o ki, evet” ve “evet“. Yazının kalan kısmı bununla ilgili.

Mesleki birikiminin bir sonucu olarak hem paralel süreçler ile neler yapılabileceğini hem de basit kural setleri ile karmaşık sistemler ortaya çıkarılabildiğini pek iyi bilen bilgisayar bilimcilerinin, bilgisayarla problem çözme kabiliyetini bir üst seviyeye çıkarmak ümidiyle evrim kuramına ilgi duymaya başlamaları çok fazla sürmemiş. Evrim kuramının nimetlerinden yararlanan bu tekniklerin tümü, bilgisayar bilimlerinde Evrimsel Hesaplama başlığı altında 80’li yılların sonlarından itibaren artan bir ivme ile incelenmeye başlanmış ve halâ değişik problemlere adapte edilmeye çalışılıyor (erişiminiz varsa ve göz atmak isterseniz bu alandaki çalışmaların yayınlandığı bir çok bilimsel dergiden önde gelen iki tanesinden birisi MIT’den Evolutionary Computation, diğeri de IEEE’den Transactions on Evolutionary Computation).

Bilgisayar bilimlerinin çok uzun süredir değişmemiş olan temel gayesi “optimum çözümler bulan algoritmalar üretmek“. Daha az kaba hale getirmek için bu cümle “optimum çözümleri makul zamanda bulan algoritmalar üretmek“, daha da az kaba hale getirmek için “-yerel minimum/maksimumlarda takılmayan- global optimum çözümleri makul zamanda bulan algoritmalar üretmek” şeklinde revize edilebilir olsa da mevzunun özü “optimum” kelimesinde saklı. “Optimum” denen şeyi bulmanın çok fazla parametre, çok fazla boyut olduğu durumda ne kadar güç olabildiği konusunda yeterince dirsek çürütmüş bir bilgisayar insanının, evrim kuramının çizilen bir sınır içerisinde elde edilebilecek en mükemmel optimum çözümlerin bulunabilmesi için ihtiva ettiği gerekli-yeterli dehayı kaçırması neredeyse mümkün değil. Evrim kuramı bilgisayar bilimleri penceresinden değerlendirildiği zaman, bence, son derece “sezgisel“, son derece “elbette” bir kuram. O kadar ki, eğer biyologlar bu kuramı ortaya atmış olmasalardı bilgisayar bilimleri karmaşık ve çeşitli problemlerin karmaşık olmayan araçlarla çözümü için yöntemler araştırırken benzer bir kuramı çoktan geliştirmiş olabilirdi.

Bilgisayar bilimlerinin Evrimsel Hesaplama’sı tarihi nedenler ve bir takım temel farklar nedeni ile kendi içerisinde evrimsel stratejiler, evrimsel programlama, genetik algoritmalar, genetik programlama gibi farklı dallara ayrılmış olsa da, ortaya çıkan uygulamalarının problem çözümündeki yaklaşımları birbirine benziyor. Hatta akışlarını şu şekilde genellemek mümkün:

    1. 1. i = 0 olarak belirle.
    2. 2. Rasgele bir P(i) başlangıç popülasyonu üret.
    1. 3. Popülasyon sabitlenene kadar ya da maksimum i değerine erişilene kadar aşağıdaki adımları tekrarla:
      1. – P(i) içerisindeki her bir bireyin fit olma durumunu (seçilim değerini) değerlendir,
      2. – Fit olma değerlerine göre ebeveynler seç,
      3. – Çiftleşme (crossover) ve rasgele mutasyonlar ile yeni bireyler oluştur ve P(i+1) neslini elde et,
      4. – i değerini bir arttır.

Yukarıdaki akışın Sims’in çalışmasındaki adımlar ile örtüştüğünü görebildiğinizi tahmin ediyorum. Örneğin, Sims’in çalışmasındaki iki boyutlu görüntüler yukarıdaki akıştaki ‘birey’lere tekabül ediyor (burada meraklı biyolog için bir ayrıntı: iki boyutlu görüntüler fenotiplere, o görüntüleri oluşturan Lisp ifadeleri de genotiplere denk geliyor). Bir bireyin fit olma durumu görüntülerin karşısında vakit geçiren izleyiciler tarafından değerlendiriliyor, karşısında fazla vakit geçirilen bireylerin seçilim değeri yüksek olduğu varsayılıyor ve ebeveyn olarak seçiliyor, ilgi görmeyen görüntülerin ise seçilim değerinin düşük olduğu varsayılıyor ve P(i+1) popülasyonu üzerinde etkileri olmuyor, vesaire.

Bilgisayar bilimlerinin Evrimsel Hesaplama’dan destek alarak üstesinden geldiği pratik problemler arasında veri iletimini maksimuma çıkarmak için optik fiber mikro-tasarımı, optimum akustik özelliklere sahip konser salonu planlanması, süpersonik hava taşıtları için optimum kanat tasarımı, maksimum kapsama alanı için optimum uydu yörüngelerinin hesaplanması, elektrik geçirgenliği olan karbon temelli polimerlerin tasarlanması, elektrik üretimini maksimuma çıkaran optimum rüzgar değirmenlerinin tasarlanması, dizel motorların etkinliğinin arttırılması gibi enteresan çalışmalar var.

Örneğin Boeing firması, Boeing 777’nin motoru içindeki türbin geometrisinin nasıl olması gerektiğine dair hesaplamaları bir de evrimsel algoritmaya devretmeye karar vermiş ve sürecin sonunda elde ettikleri sonuç önceki tasarıma göre %1 yakıt tasarrufu sağlayan bir tasarım imiş (motor ve içindeki bileşenlerin performansını yükseltmek için çalışan mühendis ordusu düşünüldüğünde, eldeki tasarımın %1 yakıt tasarrufu sağlayacak şekilde güncellemenin ne kadar ciddi bir iyileştirme olduğunu tahmin edebilirsiniz). Boeing firması yeni nesil uçakların kanat tasarımlarını da evrimsel hesaplama metotlarına devretmiş.

Bendeniz de, -daha yakın, daha küçük bir örnek olarak- bir süredir destek vektör makineleri (support vector machines) ile moleküler sinyallerin sınıflandırılması için inşa ettiğim modelleri belirlerken kullandığım kernel parametrelerinin optimum değerlerini bulma işini evrimsel hesaplama metotları ile çözülebilecek bir probleme dönüştürmeye çalışıyor ve evrim kuramının nimetlerinden bu şekilde faydalanmaya hazırlanıyorum.

Evrimsel Hesaplama alanının ilgi çekici bir alan olmasının en önemli nedeni biraz da, Barış’ın geliştirdiği bir uygulamanın, verilen bir problemin çözümü için Barış’ın başka türlü bulmayı beklemediği etkinlikteki bir çözümü bulabilmesi olasılığı. Evrimsel Hesaplama şemsiyesi altındaki metotların bunu ne kadar başarılabildiği ziyadesiyle problem bağımlı olsa da, biyolojik çeşitlilik ve biyolojik sistemlerin optimumluğunu en mantıklı şekilde açıklayan evrim kuramının, bilgisayar bilimlerinin platonik “optimum” gayesine yanıt olmaya en çok yaklaşmış çözümleri sunduğu söylenebilir.

A. Murat Eren, New Orleans, ABD’de biyonanoteknoloji ve bilgisayar bilimleri alanında araştırma yapan bir doktora öğrencisi.

İletişim: a.murat.eren [at] gmail.com, web: http://meren.org

Evrim kuramı ile ilgili üç kitap incelemesi

Hazırlamakta olduğum bir yazı için evrim kuramı ile ilgili birkaç kitap okumam gerekti. Bu kitapların Türkçe baskıları ne yazık ki yok. Fakat bulundukları ülke veya okudukları üniversite sayesinde İngilizce kitaplara erişimi olan evrim meraklıları için kitaplardan 3 tanesinin incelemesini buradan paylaşayım dedim. Bu kitapların ilk ikisi evrim kuramının etkilerini sosyolojik bağlamda inceliyor diyebiliriz. Üçüncüsü ise evrim sürecinde işleyen bir mekanizma olan eşeysel seçilime dair. Kitap incelemelerimiz devam edecek. İyi okumalar!

1) The Evolutionary Imagination in Late-Victorian Novels. JOHN GLENDENING.

Bildiğiniz gibi Darwin, “doğal seçilim yoluyla evrim” kuramını 150 yıl önce yayınladı (1859). Bu tarihin denk geldiği dönem (1837’den 1901’e) İngiltere’de Viktoryen Dönem olarak anılıyor. Bu kitap da aslında ilginç bir konuya el atıyor: Darwin evrim kuramını ortaya attıktan sonra, o dönemde yazılan romanlar evrim fikrinden nasıl etkilenmiş, hatta bu fikri alıp nasıl kullanmışlar ve dahi nasıl eleştirmişler vesaire.

Kraliçe Viktorya

Yazarın incelediği kitaplar arasında Bram Stoker’ın Dracula’sı, H.G. Wells’in “Doktor Moreau’nun Adası” kitapları da var. Yazar, evrim kuramının bu romanlarda, bilimsel anlayışımızda yarattığı ilerlemeden ziyade, insanlar üzerinde yarattığı endişe, belirsizlik ve kafa karışıklığı açısından ele alındığından bahsediyor. Bu arada her iki romanın filmleri de var -Dracula’yı zaten biliyorsunuzdur-. Dr. Moreau’nun Adası’nın 1977 yapımını buradan izleyebilirsiniz (kitap da burada). Filmi izlerseniz, öyküdeki ana eleştirilerden birinin, adada çılgın deneyler yapan (hayvanları insan-hayvan arası canlılara dönüştüren) Dr. Moreau üzerinden, bilim insanlarının “tanrıyı oynamasına” yönelik olduğunu pek rahatlıkla görebilirsiniz. Mesela filmde şöyle bir diyalog var:

Dr. Moreau: İzin ver sana bir şey göstereyim. Embriyolar… Köpek, fare, insan embriyosu… Hepsi neredeyse birbirinin aynı görünüyor. Zaten gelişmeye aynı şekilde başlıyorlar. […] Fakat her birinin sonunda ne kadar farklı göründüğünü biliyoruz. Neden? Bir hücre nasıl oluyor da belli bir yapıya, hiç değiştiremeyeceği bir kadere sahip oluyor? Bu kaderi biz değiştirebilir miyiz?

(O ana kadar uslu uslu dinleyen) Mr. Braddock: Peki ama değiştirmeli miyiz?, diye soruyor. Bu soru gelene kadar heyecanlı bir paylaşım içinde olan Dr. Moreau birden Braddock’un kendisini anlamadığını düşünüyor ve küskün bir çocuk gibi embriyoların bulunduğu dolabın kapağını kapatıyor. “Görüşürüz Mr. Braddock”, deyip mutsuz bir ifade ile ortamdan ayrılıyor.

John Glendening de kitabında, romanın Dr. Moreau ile Darwin arasında üstü kapalı bir karşılaştırma yaptığını, aynı zamanda Darwin’le doğrudan bağlantılar kurduğunu söylüyor (bunları filmden anlamak güç olabilir). Mesela, Moreau’nun adasının kitapta bahsedilen koordinatları Galapagos Adaları’nın hemen yakınlarına düşüyor vesaire. Bu açıdan bakarak filmi izlemek benim açımdan keyifli oldu. Hoş “bilim adamı” figürü o kadar acımasız ve deli çiziliyor ki, Glendening’in incelemek için neden bu öyküyü seçtiğini rahatlıkla anlıyorsunuz. Eski bir film olduğu için yavaş ilerliyor ama yine de tavsiye ederim, tarihe bir göz atmak isteyenlere.

2) The Caveman Mystique. MARGARET McCAUGHEY


Martha McCaughey, Appalachian Eyalet Üniversitesi’nde Disiplinlerarası Çalışmalar bölümünde profesör, ayrıca Kadın Çalışmaları’nın yöneticisi. Kitapta önce Darwinizmin, evrimsel psikolojinin ve feminizmin tarihi ve sosyal bağlamda bir incelemesi var (-ki genel olarak Darwinizmin ne olduğunu anlamak, tarih boyunca etkilerine göz atmak için bile iyi bir özet). Daha sonra, Batı kültüründe erkeğin cinsel kimliğinin, kendine bakışının popüler Darwinizm ve evrimsel psikoloji tarafından, özellikle de popüler medya aracılığıyla nasıl etkilendiğine değiniyor. Kitabın olayları hem feminist ve sosyolojik akımlar açısından hem de -yazarın eleştirilerinin ana hedefi olsalar da- biyolojik bilimciler tarafından ele alması, ve saplantılı bir tonunun olmaMAsı hoşuma gitti. Ayrıca yazar evrim kuramının geçerliliğine dair en ufak bir şüphesi olmadığını ve kitabın kesinlikle buna ilişkin bir söylemi olmadığını özellikle belirtiyor.

“Erkek neden aldatır, neden tecavüz eder? Kadının beyni erkekten farklı mı çalışır” gibi cinsel kimlik sorularına evrim kuramı üzerinden cevap arayan ve öne sürdüğü hipotezlerle medyada bol bol yer alan “evrimsel psikoloji” alanı, son yıllarda gitgide daha çok bilim insanı tarafından eleştiriliyor. (Hatta burada Müspet İlimler blogunda bu konuda güzel bir yazı var). Nitekim McCaughey de, evrimsel psikologların hipotezlerini çok erkek merkezci (veya heteroseksüel merkezci) düşünerek oluşturduklarını söylüyor. Ardından, yine evrim kuramı temel alınarak, insan psikolojisine dair bu konuları açıklamak için aslında alternatif fikirler üretilebileceğini söylüyor, nitekim kendisi de böyle ilginç fikirler ortaya atıyor.

3) Evolution’s Rainbow. JOAN ROUGHGARDEN

Kitabın yazarı Joan Roughgarden, Stanford Üniversitesi’nde profesörü, davranışsal ekoloji alanında eşeysel seçilim konusunda çalışmaları var. Yukarıdaki iki akademik kitabın aksine bu kitap popüler bilim okuruna hitaben yazılmış. Roughgarden kitapta özetle, cinsiyet ve cinsellik konularında Darwin’in eşeysel seçilim görüşüne alternatif görüşler ileri sürüyor. Evrim kuramı cinsiyet kavramını başka diğer türler açısından ele alırken Darwin’in ilk ortaya attığı eşeysel seçilim fikirlerini temel alanların insanmerkezci davrandıklarını anlatıyor. Zira Roughgarden’a göre doğadaki tüm canlılara ilişkin hipotezler geliştirirken, sınırları hem kültürel hem biyolojik olarak insandaki gibi katı şekilde çizilmiş “iki” cinsiyet (dişi-erkek) üzerinden gitmek hatalı. (Burada yine parantez içinde özellikle belirtmeliyiz ki, Roughgarden’ın kitabı da, temelde “doğal seçilim yoluyla evrim” kuramını tabi ki kabul ediyor, sadece “eşeysel seçilimi” farklı açıklama yolları öneriyor.) Nitekim kitabı okurken yazarın verdiği örneklerden görüyoruz ki, başka canlılarda insanda olduğu gibi “erkek” ve “dişi” cinsiyetler arasındaki fark o kadar belirgin olmayabiliyor (kitabın ilk yarısında bu çeşitlilikten bashediliyor). Örneğin, kanguru sıçanı (Dipodomys ordii) denilen bir tür hayvanın bireylerinde birçok karışık cinsiyete rastlanıyormuş: bireylerin yaklaşık %16’sı hem sperm hem yumurta hücresi üretiyor, üstelik hem bir penise ve testislere hem de bir vajinaya ve yumurtlalıklara sahip. Yine çok ilginç başka bir örnek de fener balıklarından (anglerfish) geliyor: Bu balık türünün bütün erkekleri “cüce” (dişilerden 40 kat küçükler) ve kendi başlarına yaşayamıyorlar. Dişilerin salgıladığı kokuyu algılayabilen kocaman burun delikleri var. Bu sayede dişinin yerini tespit eden fener balığı erkeği, dişinin sırtına ağzındaki kıskaçlarla tutunuyor ve vücudu dişinin vücuduna yapışıyor (adeta kaynak yapılmış gibi). Bu noktadan sonra erkek artık dişinin vücudunun bir parçası haline geliyor, içorganları eriyor ve sadece üreme için kullanılıyor. Gerekli besinleri de dişinin vücudundan sağlıyor. Daha ilginci, bir dişiye birden fazla erkeğin “yapışabiliyor” olması.

Dişinin tepesindeki küçük çıkıntı aslında erkek bir birey.

Yani, modern eşeysel seçilim kuramları, Roughgarden’a göre kültürel önyargılardan etkilenerek bugünkü hallerini almış ve doğayı yorumlarken, yukarıdaki örneklerde anlatılan çok farklı dişi-erkek senaryolarını gözardı ederek, insan için geçerli olan senaryoyu temel alıyor. Kitabın henüz okumadığım ikinci bölümü ise insandaki cinsiyet ve cinsel kimlik çeşitliliğinden bahsediyor. (Bu arada Roughgarden’ın, Müspet İlimler blogunun yazarlarından, aynı zamanda bir Evrim Çalışkanı olan Erol Akçay’ın da hocası olduğunu ekleyelim!)

Özetle, Darwin evrim kuramını ortaya attığı yıllarda İngiliz edebiyatı bundan nasıl etkilendi, derinden incelemek isterseniz -dili oldukça ağır olan- ilk kitabı, günümüzdeki evrimsel psikoloji kuramlarının popüler kültürde nasıl yer alıp erkeğin yeni bir kimlik ediniş sürecine nasıl etki ettiğini, feminizm ile evrimsel psikoloji arasındaki ilginç tartışmanın ayrıntılarını okumak isterseniz ikinci kitabı, çok daha keyifli bir dile sahip, doğadan ilginç örneklerle dolu, insandaki ve diğer hayvan türlerindeki cinsiyetlere, cinsel kimliklere bakış açınızı değiştirecek, evrim sürecindeki eşeysel seçilime farklı yaklaşımları öğrenmenizi sağlayacak bir kitabı tercih ederseniz de üçüncü kitabı edinmenizi tavsiye edebilirim.

Yazan: B. Duygu Özpolat.

Konuşma: Yerel bariyerler, genetik karışma ve kıtalararası izolasyon

Evrim Çalışkanı Dr. Ömer Gökçümen

İTÜ III. Ulusal Moleküler Biyoloji ve Genetik Öğrenci Kongresi’nde 18  Ağustos 2009 Salı günü saat 18.15-19.15 saatleri arasında uzaktan konferans ile “Yerel bariyerler, genetik karışma ve kıtalararası izolasyon: İnsan populasyon tarihine çok katmanlı bir yaklaşım” başlıklı bir konuşma yapacaktır.

İstanbullulara duyurulur

http://www.mbgkongre.itu.edu.tr/

Haber: Murat Gülsaçan

Karakulak Türkiye’de ikinci kez görüntülendi

karakulak

Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmekte olan Evrim Çalışkanı Anıl Soyumert ve çalışma arkadaşları (Alper Ertürk, Yasin İlemin) on beş yıl aradan sonra karakulağı (Caracal caracal) Türkiye’de, Muğla ili Datca yarimadasinda, ikinci kez görüntülemeyi başardılar. Anıl Soyumert, kurdukları fotokapandaki karakulak görüntülerini fark ettiği anı şöyle anlatıyor:

Çok sıcak bir gündü. Fotokapanı aldık. Diğerlerini de toplamak için hemen arabaya binip yola çıktık. Toprak yolda giderken dayanamadım, fotokapanı incelemeye başladım. Karakulakı görünce Alper’e ‘Dur’ dedim. Arabayı durdurunca hiçbir şey söylemeden kamerayı uzattım. O bölgede karakulak olduğunu biliyorduk ama bu kadar güzel, bu kadar net bir fotoğraf çekebilmeyi beklemiyorduk. İnanılmaz bir ödül oldu. Bu hayvanlar gündüz dolaşmaz. Gündüz fotoğraf çekmiş olmaktan, kamerayı doğru yere kurmaktan büyük mutluluk duyduk.”

Anıl Soyumert ve arkadaşlarını nadir görülen bu hayvanı görüntülemeyi başardıkları için kutluyoruz. Bölgedeki tüm baskılara rağmen hayatta kalmayı başaran karakulağa da “çok yaşa!” diyoruz.

Anıl arkadaşımızın adını bir haberde iki farklı şekilde yanlış yazmayı başaran, haberleri birbirinden kopyalarken bile bunu fark etmeyen Türkiye medyasına da ne desek boş.

Haberin ayrıntıları için Hürriyet, Milliyet, Sabah, Takvim

Anıl Soyumert’le yakın zamanda çalışmaları hakkında detaylı bir konuşma yapmayı planlıyoruz. Bizi izlemeye devam edin.

Hazırlayan: Murat Gülsaçan

Habertürk’te Evrim Konuşmaları

Bu Cuma aksamı (14 Ağustos) saat 21.00’de Haberturk’e bu kez bilimciler çıkacak. Yine Evrim Kuramı, Yaratılışçılık ve Bilim tartışılacak. Su anda kesinleşen katılımcılar Ender Helvacıoglu, Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy, Yrd. Doç. Hasan Aydın. Başka bilim insanlarının da (en azından telefonla) katılabileceği söyleniyor.

Bir değişiklik olmayacağını umarak, tüm ilgilenenlerin bu programı kaçırmamasını tavsiye ediyoruz.

haber: Zelal Durmuş

Douglas Futuyma’nın sempozyum konuşması – Türkçe altyazılı

Bildiğiniz gibi II. Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu geçtiğimiz Mayıs’ta düzenlenmiş ve ünlü biyolog Douglas Futuyma bu sempozyuma konuşmacı olarak katılmıştı. (Hatta kimi Evrim Çalışkanları’nın eline düşmüş, İstanbul trafiğinde soru yağmuruna tutulmuştu.) Futuyma’nın sempozyumda yaptığı konuşma Solvideo grubu tarafından çekilmiş ve Üniversite Konseyleri Derneği de video düzenlemesini yapmış. Türkçe altyazılı bu konuşmayı İngilizce bilen bilmeyen tüm okurların ilgiyle izleyeceğine eminiz. İyi seyirler.

(Not: Duyduğumuza göre sempozyum konuşmalarının devamı yoldaymış!)

http://vimeo.com/moogaloop.swf?clip_id=5973286&server=vimeo.com&show_title=1&show_byline=1&show_portrait=0&color=&fullscreen=1


İklim Değişimi ve Küçülen Koyunların Sırrı

Evrim Çalışkanı Dr. Arpat Özgül’ün Science’ın 2 Temmuz sayısında yayınlanan  The Dynamics of Phenotypic Change and the Shrinking Sheep of St. Kilda makalesi  büyük ilgiyle karşılandı. BBC, TİME ve New Scientist dahil pek çok yayın organında da  ele alınan bu önemli çalışmasından dolayı Dr. Özgül ve çalışma arkadaşlarını tebrik ediyoruz. Darısı diğer Evrim Çalışkanları’nın başına. Aşağıda Arpat’ın çalışması için Evrim Çalışkanları’nın katkılarıyla hazırlanan Türkçe basın duyurusunun tam metnini bulacaksınız. Arpat’la yaptığımız röportaj da pek yakında blogumuzdaki yerini alacak.

imp2

Türkiyeli  bilimadamı Dr. Arpat Özgül bu hafta ünlü bilim dergisi Science’ta iklim değişimi ve evrim üzerine ilginç bir makale yayınladı. Bu araştırma İskoçya açıklarındaki Hirta Adası’nda
yaşayan ve evcil koyunların yabani bir soyu olan Soay koyununun boy ortalamasında görülen
azalmanın sebeplerini inceliyor. Büyük boya sahip olmanın evrimsel avantajlarına
karşın, küresel ısınmayla birlikte kış aylarının daha ılıman geçmesi ve adadaki koyun
sayısının artması sonucu Soay koyunlarının boyu son 24 yıl içinde küçülüyor.

Büyük bireylerin hayatta kalma ve çoğalma olasılığının daha yüksek olması ve beden
büyüklüğünün kalıtsal olması koyunların boylarında zaman içerisinde bir artış olması
gerektiğini öngörüyor. Bir başka deyişle, koyunların boyunda artışa yönelik
mikroevrimsel bir baskı söz konusu. Ama Hirta Adası’nda yaşayan koyunların boy
ortalamasında son 24 yılda yüzde beş civarında bir düşüş görülmüş.

Bu yeni araştırma, Soay koyunlarında gözlemlenen bu esrarengiz küçülmenin küresel iklim
değişimi sonucu olduğunu gösteriyor. Daha ılımlı geçen kış aylarında hayat koşulları eskiye
göre daha kolay olduğundan, ufak bireylerin hayatta kalma olasılığı zamanla artıyor. Buna ek
olarak koyun sayısında görülen artış sonucu ot miktarı azalıyor ve kuzuların büyüme hızı
daha da yavaşlıyor. Bu iki etki birleşince koyunların boylarındaki düşüşün çevresel nedenleri
ortaya çıkıyor.

kilda

St. Kilda takımadalarının en büyüğü olan Hirta Adası’nda yaşayan Soay koyunları, üzerinde
uzun-süreli ekolojik araştırma yapılan ender memelilerden. Her birey yılda en az bir kez
yakalanıyor, boyu ve kilosu ölçülüp, gen örnekleri alınıyor. Toplanan bu demografik veriler
sayesine her bireyin hayatındaki önemli kilometre taşları (doğum tarihi, ilk kez kaç yaşında
yavruladığı, her yıl kaç kuzu yavruladığı, hangi yıl öldüğü) belgeleniyor. Science dergisinde
yayınlanan bu yeni çalışma, 24 yıl boyunca toplanan bu verileri inceleyerek Soay
koyunlarının eskisi kadar hızlı büyümediklerini ve daha ufak bireylerin eskiye oranla daha
kolay hayatta kaldığını gösteriyor. Bu etkiler sonucu boy ortalamasında bir düşüş görülüyor.
Imperial College London’da araştırma görevlisi olan Dr. Arpat Özgül ve çalışma arkadaşları
bu düşüşün sebeplerini şöyle açıklıyor: Kış aylarının daha sert geçtiği eski yıllarda yeni doğan
bir kuzunun hayatının ilk kışını atlatabilmesi için özellikle doğumdan sonraki 4-5 ay içinde hızlı
bir şekilde büyümesi gerekiyordu. Yani, sadece en iri kuzular zorlu kış aylarını atlatabiliyordu.
Ancak küresel ısınma sonucunda kış ayları eskiye oranla daha ılımlı geçiyor ve bu da hayat
koşullarını kolaylaştırıyor. Hem besin değeri yüksek otlar daha uzun süre toprakta kalıyor,
hem de bir çok koyunun ölümüne sebep olan aşırı soğuklar azalıyor. Bunun sonucunda daha
yavaş büyüyen kuzuların hayatta kalma olasılığı artıyor ve bu ufak bireyler ileriki yıllarda ufak
erişkinlere dönüşüyor. Kuzuların büyümesini yavaşlatan bir başka unsur da adadaki koyun
sayısının artarak taşıma kapasitesine ulaşmış olması. Koyun sayısı arttıkça birey başına
düşen ot miktarı azaldığından, kuzuların büyüme hızı zamanla yavaşlıyor. Bu iki unsurun
bileşimiyle koyunların boy ortalaması zaman içerisinde düşüyor.

080812-112

Araştırma ekibi, koyun boylarında artışa yönelik bir evrimsel baskıya karşın gözlemlenen bu
ilginç düşüşün, koyunların iklim değişimine gösterdiği ekolojik bir tepkiden kaynaklandığını
belirtiyor. Bu oldukça önemli bir gözlem! Evrimsel ve ekolojik tepkilerin 24 yıl kadar kısa
bir zamanda birbirleriyle karmaşık bir şekilde etkileşerek bu beklenmeyen değişime yol
açabileceğini gösteriyor.
Dr. Arpat Özgül bu sonuca ulaşmanın kolay olmadığını açıklıyor.
Araştırma ekibi, 24 yıl boyunca her yıl yüzlerce koyunu ölçmenin yanısıra, boy ortalamasında
gözlemlenen değişimi evrimsel ve ekolojik bileşenlerine ayırabilmek için detaylı bir
matematiksel analiz yöntemi geliştiriyor.

Bunun yanı sıra, araştırma ekibi bir annenin yaşının yavruladığı kuzunun boyunu belirleyen
önemli bir etken olduğunu gösterdi. Genç anneler henüz erişkin boya ulaşamadıklarından
ortalamadan daha ufak kuzular doğuruyor. Bu “genç anne” etkisi, boyda artışa yönelik bir
evrimsel baskı olmasına karşın, boy ortalamasının neden artmadığını açıklıyor. Ancak, bu
etki tek başına boy ortalamasında görülen düşüşü açıklamaya yetmiyor. Bu araştırma, boy
ortalamasındaki düşüşün iklim değişimi ve ada popülasyonundaki artış ile doğrudan
ilgili olduğunu gösteriyor. “Genç anne” etkisi ve kuzuların çevresel şartlara tepki olarak
daha yavaş büyümesi, arka planda gerçekleşen evrimsel baskıyı gölgeliyor. Bu “genç anne”
etkisi ve benzeri diğer anne kaynaklı etkiler evrimsel modellerde hesaba katılmazsa, farklı
türler üzerinde yapılan çalışmalarda gözlem ve mikroevrimsel tahminler arasında uyuşmazlık
görülebiliyor. Dolayısıyla bu çalışma doğada daimi olarak süregelen mikroevrimsel
sürece yeni bir ışık tutuyor.

Arpat Özgül ve çalışma arkadaşlarının bu araştırması bir kaç yıllık zaman dilimi
içerisinde evrimsel ve ekolojik süreçlerin nasıl iç içe geçtiğini açık bir şekilde
sergiliyor. İnsan veya doğal kaynaklı çevresel değişimin yabanhayat popülasyonlarını
kısa bir süre içerisinde ne derecede etkileyebileceğine dair ilginç bir örnek sunuyor.

Biyografi: Akademik kariyerine Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nde başlayan Arpat
Özgül kısa sürede Jeolog anne-babasının izine geri döndü. Mastır çalışmasını Boğaziçi
Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü’nde Kuzeybatı Türkiye yarasalarının ekolojisi üzerine
yaptıktan sonra, doktora çalışmasını Florida Üniversitesi’nde popülasyon ekolojisi üzerine
tamamladı. Şu anda araştırma görevlisi olarak çalıştığı Imperial College London’da ise
evrimsel demografi üzerine çalışmakta. Çalışmalarını yürüttüğü türler arasında Soay koyunu,
kızıl geyik, yersincabı, marmot, mirket ve uyuzböceği yer alıyor.

Bu araştırma Imperial College, Leeds, Cambridge, Edinburgh ve Stanford Üniversiteleri’nin
ortak bir çalışmasıdır ve İngiltere “Doğal Çevre Araştırma Konseyi” (NERC) tarafından
finansal olarak desteklenmiştir.

Kullanılan görüntüler Arpat Özgül’e aittir.

Bu araştırmanın ön baskısı Science Express tarafından ‘The Dynamics of Phenotypic Change
and the Shrinking Sheep of St. Kilda’ (Fenotipik Değişim Dinamikleri ve St. Kilda’nın Küçülen
Koyunları) başlığıyla 2 Temmuz 2009 günü yayınlanmıştır.
Yazarlar: Arpat Özgül (1), Shripad Tuljapurkar (2), Tim G. Benton (3), Josephine M.
Pemberton (4), Tim H. Clutton-Brock (5) and Tim Coulson (1).
(1) Department of Life Sciences, Imperial College London, Silwood Park, Ascot, Berkshire,
SL5 7PY, UK.
(2) Department of Biology, Stanford University, Stanford, CA 94305-5020,
USA.
(3) School of Biology, University of Leeds, Leeds, LS2 9JT, UK.
(4) Institute for Evolutionary Biology, University of Edinburgh, Kings Buildings, West Mains
Road, Edinburgh, EH9 3JT, UK.
(5) Department of Zoology, University of Cambridge, Downing Street, Cambridge, CB2 3EJ,
UK.

Evrim Kervanı

Akademisyen, öğrenci, evrim meraklısı gibi farklı profillerde pek çok kişinin bir araya gelerek oluşturduğu yeni bir gönüllü organizasyon, Türkiye’de şehir şehir dolaşıp halkla bilimsel diyaloglar kurmayı amaçladıkları  Evrim Kervanı isimli bir projenin ilk adımlarını atmış. Aşağıda Evrim Kervanı’ndan bizlere ulaşan tanıtım yazısını Evrim Çalışkanları dostları ile paylaşıyoruz. Bu organizasyonda yer almak isteyenler için yazının sonunda iletişim adresi de mevcut.

Bu metin, bir düşü çoğaltmayı, yaymayı hedeflemektedir. Metinde yer alan olaylar ve düşünceler tamamen hayal ürünü olup, gerçekleşmek için sizin önce düş, sonra iş başı yapmanızı beklemektedir.

200 yıl evvel bir bebek doğdu, büyüdü, düşündü, gözlemledi, sorguladı… 50 yaşına geldiğinde Türlerin Kökeni adlı eseri dünyanın gündemine bomba gibi düştü, adı Darwin idi, Evrim Teorisinin fikir babası/anası oldu, tüm dünya onun teorisini tartıştı, kuramı ve kendisi saldırılara uğradı, yılmadı… Sene 2009, adı Darwin Yılı.

Bilgi yaşama dokundukça değerli, akademinin salonlarında sıkışıp, toplumla buluşamayan bilgi var olduğu kadar, yok, hiç ulaşamadığı bilinçlerde. Biz çıkınımızda Evrim teorisi yollara düşüyoruz… Bu kervan başka kervan… Bu kervan Evrim Kervanı… Edirne’den başlayıp, Diyarbakır’a kadar, 1 hafta şehir şehir dolaşıp Türkiye’nin sokaklarında Evrim’i anlatacağız. Darwin’in doğum gününü Anadolu kentlerinde kutlayacağız. Uğradığımız şehirlerde paneller yapıp, sokaklarda broşürlerimizi dağıtıp, evrimi paylaşacağız. Evrimin, “insanın maymundan geldiği” değil, çok daha fazlası olduğunu sokaklarda anlatacağız….

Yapıp edeceklerimizi sizlerle düşlemek ve planlamak istiyoruz. Bu çağrı size, öğrencilere, biyologlara, bilim insanlarına, evrimi bilenlere, öğrenmek isteyenlere, aklı şimdiden yola düşenlere, fikri duyunca kalbi hızlananlara… Evrim Kervanının bir parçası olmak, olgunlaşmasına ve üretilmesine katkı sunmak için bize bir mail atın, tanışalım, buluşalım. Bu düşü gerçeğe çevirelim…

Bağlantı için: evrimkervani [at] gmail.com

Sessiz Cırcır Böceğine Dair Bilimsel Bir Çalışma ve Yarışma Sonuçları

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde kitap kazanabileceğiniz küçük bir yarışma düzenledik. Yarışmayı kazanan okurları açıklamadan önce, yarışma sorusuna konu olan çizgiromanın çıkış noktası olan bilimsel çalışmadan kısaca bahsetmek istiyoruz.

Güzel sesli cırcır böceği ile sessiz ama kurnaz cırcırböceğinin bu komik hikayesinin aslında gerçek bilimsel verilerden yola çıkılarak kaleme alındığını biliyor muydunuz? Biz de bilmiyorduk, Evrimi Anlamak sitesi için yakın zamanda çevirdiğimiz bir yazı meğer tam da bunu anlatıyormuş!

Hawaii Adaları’ndan biri olan Kauai’de yaşayan cırcır böcekleri parazit sineklerin saldırısına uğramaya başlayınca, aralarından ses çıkaramayan kanatlara sahip bir azınlık doğal seçilimin etkisi ile hayatta kalmayı başarmış. Normalde  kanatlarını birbirine sürterek şarkı söyleyen erkek cırcır böceklerinin dişilerle çiftleşme oranı sessiz cırcırlara göre çok daha yüksektir. Fakat söz konusu parazit sineklerin istilasına uğramış Kauai Adası olunca, cırcır böcekleri arasından kendilerini parazit sineklere duyurmayan sessiz bireyler avantajlı çıkmış. Bu, görece kısa zaman diliminde gözlenebilen evrimsel olaylara harika örnek teşkil ediyor.

Biyolog Marlene Zuk, John Rotenberry ve Robin Tinghitella’nın araştırmasını daha ayrıntılı okumak için buraya tıklayın. Bu yazının sonunda öğretmenler için sınıfta kullanabilecekleri çalışma soruları da bulunuyor.

Eğer hala okumad fırsatı bulamadıysanız, Evrimi Anlamak sitesindeki “Kurnaz olanın hayatta kalması” isimli çizgiromana da mutlaka göz atın.

YARIŞMA SONUÇLARI

Yarışmada sorduğumuz soruya doğru cevap verip Optimist Kitap’tan hediye kitap kazanan talihli okurlarımız şöyle:

Emel Akdoğan – Optimist’ten seçeceği herhangi bir kitabı kazandı. (Kitapların listesine buradan veya şuradan ulaşabilirsiniz.)

Tijen Bergin, Osman Tuna Gökgöz ve Zeynep Reyhan Koç ise Darwin ve Beagle Gemisi’yle Yolculuğu kitabını kazandılar.

Kazananların yarisma [at] evrimcaliskanlari.org adresine, isim, soyad, telefon numarası ve kitabın postayla gönderileceği adresi en kısa zamanda bildirmeleri gerekiyor.

Yazan: B. Duygu Özpolat